Fillide’ye geldiğinde kanalların üzerinde binbir türlğ köprü görür keyiflenirsin:kavisli köprüler ,üstü kapalı ,kirişli köprüler,dubalı, parapetleri işlemeli asma köprüler;ne çok çeşitli pencere bakar sokalara :çift kanatlı kemerli pencereler,dar ve sivri kafesli pencereler ; ne çok çeşidi vardır döşemelrin :iri çakıllar,büyük karo taşlar ,parke taşlar,beyaz mavi seramik lehhalar .kent her noktasında süprizler sunar bakanlara:kale duvarlarından bir kapari dalı sallanır,bir rafta üç kraliçe heykeli tepesinde bir soğankubbe .Kenti yallnızca bakısınla şöyle bir okşayıp ayrılmak zorundaysan ‘’Fillideyi her gün gözleri önünde bulanlar ne mutlu’’ diye bağırırsın hayıflanarak.Oysa ömrünün geri kalanını orada geçirdiğinde olur.Çok geçmeden solar kent,gülpencereler ,raflardaki heykelller kubbeler YOK OLUR.Bütün fillideliler gibi sende bir sokaktan ötekine zikzak hatları izlersin.Adımların ,gözlerin dışında değil içinde kalan ,unutulmuş,silinmiş leylerin peşindedir artık:iki kemeraltından birisi sana hep daha çekici geliyorsa bu,işli geniş kollu elbisesiyle bir genç kız otuz yıl önce o kemerin altından geçiyordu diyedir,yada bugun nerede olduğunu artık anımsamadığın tıpkı o kemer altı gibi günün belli bir saatinde ışık aldıgı içindir yalnızca .(Metin kısaltılmıştır. )Bu bölümden kentte yaşayan kişi için kentin anlamını yitirdiği ,parlak renklerin kendini siyaha ve griye bıraktıgını düşündüm ve çektiğim fotoğrafta kişi için silinen bir kare yakalamak istedim.
25 Şubat 2015 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder